3 Mart 2014 Pazartesi

Maybe I'm a Beggar

Uzun bir yolculuğa çıkıyordun ve telefonda duyuyordum sesini. Kokun yoktu. Kırmızı kuş ve kara kuzunun hikayesini anlatsana bana dedin. Sen dönünce söz anlatacağım diye cevap verdim.

Önce kendime anlatmalıydım hikayeyi. Nereden başlayacağımı düşünürken günler geçmiş fark etmemişim. İlk gördüğüm andan mı başlamalıyım acaba anlatmaya. Kesinlikle hayır. O sadece bir önseziydi çünkü. Boynundan süzülen tere dudaklarımla dokunabileceğime dair bir önsezi.

O halde dudaklarının tadını ilk aldığım andan başlasam nasıl olur? Evet tam da o andan başlamalıyım.  Saçların mutlaka yer almalı bu hikayede ve saçlarının olduğu yerde parmaklarım olmalı. Ben saçlarını tararken ensende ürperen tüyleri unutmak olmaz. Çok güzel olacaktı bu sefer. Hissediyordum.

Ama kırmızı kuş ve karakuzu nereden girecekti hikayeye?

Çocukluğuma dair hiç bir şey anlatmazsam eksik kalacak biliyorum.Bir napoliten çikolataya, sevgimi satardım o yıllar. Misafirliğe gittiğimiz evlerin çocuklarına alırdı da babam, bana hiç aldı mı hatırlamıyorum.

Kırmızı kuş ve kara kuzu demiştik değil mi?

Çektiğim en güzel fotoğraf da sen varsın, bunu biliyor muydun? Çektiğim en güzel acıda da sen varsın artık.

Kırmızı kuş ve kara kuzuyu anlatsam dinler misin?

Dudaklarından bahsederken dalmışım. Nefeslerimizin karışmasının başımı nasıl döndürdüğünden bahsetmeliyim. Ölümden önce bir nefes hakkım olsa ciğerlerindeki havayı isterim. Emin olabilirsin

Kırmızı kuş ve kara kuzuyu mutlaka anlatmalıyım sana.anlatmazsam yarım kalacak bu hikaye. Ama yarım kalacaksa bile bitsin istiyorum.Güzel olmak için tam olmaya ihtiyacı yoktur hikayelerin.


Hiç yorum yok: